Engin garip bir çocuktu. İş çıkışı oturduğum sahile gelir, kumda oturur kayıklara baka baka sohbet ederdik. Mahallesinde sevdiği kızı anlatırdı bana, tavsiye falan değil ama, işini bilen çocuktu Engin, kendi söyleyecekti kıza, yüz yüze, elinde güllerle.
Planı yaptığının akşamı mutlu ayrıldı yanımdan. Ertesi gün büyüktü. Engin için kızı gördüğü her gün büyüktü zaten. Pazar varmış ertesi gün, çıkışında elinde torbalarla evine giderken yolda yakalayıp söylerim demişti.
Geldi Engin ertesi gün, yüzünden düşen bin parça, parçalara basmaktan ayakları kan, kan kaybından vücudu bitkin. Ne oldu Engin dedim. Oturdu baktı bir süre kayığa, yıldızlara falan baktı sonra. "Seni seviyorum dedi abi" dedi. "İyi ya işte ne güzel" dedim. "Bana demedi ki ama" dedi. O parçalar benim de önüme gelmişti şimdi. Ne desem boş. Ben de uydum bu garibe, baktım kayığa durduk yere, cevap orada sandım ne bileyim. "Tahriğe girer mi abi" dedi. Parçalara basmak şart olmuştu "Bilmiyorum ki Engin" dedim. Girmezdi. Ama bilmiyordum.
Haberini aldım Engin'in bugün. Vurmuş kızı da oğlanı da. İçeride yatarken de hesabını kesmişler oğlanın tanıdıkları. Zengin miymiş neymiş. Bomboş kaldım, sahil de bomboş kaldı, sanki kayıklar onu özledi gibi. Engin garip çocuktur. Ölü haliyle gelse otursa yanıma "Beni vurdular be abi" dese hiç şaşırmam yemin ederim. Denize atmışlardır zaten, gömmezler Engin'i. Yine de bekliyorum şimdi. Denize bakıyorum. Cevap oradadır belki.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder